13 Aralık 2014 - 07:31
İranlı Yönetmen Mecidi 'Hz.Muhammed' filmi hakkında konuştu / Foto

Mecid Mecidi. İranlı yönetmen. Hz. Muhammed (S.A.V.) filmini yapıyor. Yakın zamanda filmde Peygamberimizin bir oyuncu tarafından canlandırılacağı haberleri yapıldı

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Mecid Mecidi. İranlı yönetmen. Hz. Muhammed (S.A.V.) filmini yapıyor. Yakın zamanda filmde Peygamberimizin bir oyuncu tarafından canlandırılacağı haberleri yapıldı ve neredeyse bir linç eylemine dönüştü. Söylenenlere inanmayı seçip araştırma yapmaktan vazgeçtiğimiz an objektifliğimizi kaybederiz. Film vizyona girene kadar bazı soruların cevabı askıda kalacaktır. O zamana kadar ise işin sahibinin neler söylediğine bakmak gerekir. Yedi İklim dergisinin geçen ay yayınladığı ropörtajı istifadenize sunalım. İngiliz bir gazetecinin sorularını yanıtlıyor Mecidi. Ve kesinlikle peygamberimiz göstermeyeceğini söylüyor. 

Son film projeniz “Hz. Muhammed (S.A.V.)”, İran sinema tarihinin şimdiye kadarki en büyük ve en iddialı projesi. Film için bu kadar önemli bir konuyu seçme sebebiniz neydi?

Bismillahirrahmanirrahim.

Öncelikle İslâm ile ilgili konuların sadece İslâm dünyası için değil Batı için de çok önemli olduğunu belirtmek isterim. Gerçek İslâm algısını yaymak için ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Siyaset yüzünden gerçek İslâm ruhunun çarpıtılması çok talihsiz bir durum.

Bu sebeple bu filmi İslâm dünyasındansa tüm dünya için yapmak istedim. Bu dinin, İslâm dininin, gerçek anlayışını bu film aracılığıyla paylaşmak ve yaymak istedim. Tabiî ki de İslâm dininin büyüklüğünü tek filmle tam olarak anlatmak mümkün değil. Ama ben elimden gelenin en iyisini yaptım.

Olayın bütününe geçmeden önce bu filmin yapım aşamasıyla ilgili teknik konularda bazı sorular sormak istiyorum. Bu projenin İran sinemasındaki en pahalı yapım olduğunu düşünürsek, İran’ın yaptırımlar sebebiyle sıkıntılar çektiği bir dönemde filmi çekmek omuzlarınıza daha çok yük bindirdi mi?

Eminim zaten siz de film çekmenin ne kadar pahalı bir girişim olduğunu biliyorsunuzdur. Dünyada 1 milyar 650 milyon Müslüman olduğunu ve geçen on yıllarda İslâm ile alâkalı ne kadar çok gelişme olduğunu düşünürsek böyle bir projenin maliyetinin haklı ve getirisinin çok olacağına inanıyorum. Hem Müslüman dünyası hem de Batı, sonunda İslâm’ın gerçek yüzünü görebilecek.  Bu film Müslüman sinemasını bir adım daha ileri götürecek. Bu yüzden daha baştan etkileyici kaynaklar kullanmayı seçtik. Kasaba büyüklüğünde bir set kurduk, her detayıyla tam ölçekli bir Mekke inşa ettik ve bu set bir 30 yıl daha kullanılabilir. Yani projemiz aslında Müslüman sinemasının gelişimine de bir yatırım olarak görülebilir.

Hz. Muhammed’in (S.A.V.) yüzü görünmeyecek

Yani bu filmin İslâm sinemasına bir katkı olduğunu söylüyorsunuz. Ama İran’da çekilen bir film olduğu için bazı yerlerde filmle ilgili sert eleştiriler gördüm. Bu konuda siz de zıt düşüncelerle karşılaşıyor musunuz? Ayrıca çekim esnasında âlimlere de danıştınız mı?

Filmi çekmeye başlamadan önce tüm İslami kaynakları okudum. Önde gelen âlimlerle görüştüm. Ortak noktalar bulmak için epey çalıştım ki ortada tartışma kalmasın. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) hayatının İslâm’ın yayılmaya başladığı zamanki kısımlarını, yani çocukluk ve gençlik dönemini kasıtlı olarak seçtim. Film gençliğiyle başlasa da geriye dönüşlerle çocukluk dönemi de anlatılıyor. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) peygamber olmadan önceki dönemini de seçtik. Bu filmin Şii ve Sünni fikirleri arasındaki hiçbir tartışmayı hiçbir anlaşmazlığı taşımadığıyla ilgili size güvence verebilirim.

Hz. Muhammed’in (S.A.V.) yüzünü filmde gösteremeyeceğinizi de biliyoruz. Peki, bu konuyu nasıl çözdünüz?

Ben  tüm insanların fikrine saygı duyarak film de Hz. Muhammed’in (S.A.V.) yüzünü göstermeme kararı aldım. Ayrıca bunu dramatik bir araç olarak kullandım. Yani yüzünü saklayarak seyirci için daha ilgi çekici bir hâle getirdim.

Batı ve ABD, İslâm ülkelerinin iç işlerine karışmayı bırakınca bütün sorunlar çözülecek

Sayın Mecîdî, daha önce pek çok kez İslâm’ın huzur dini olduğunu vurguladınız. Ama Irak’ta IŞİD militanları tarafından toplu katliamlar yapıldığını, Nijerya’daki Boko Haram dehşetini, Kenya’daki kanlı alışveriş merkezi saldırısını görüyoruz. Size göre bu vahşetin sorumlusu kim?

Geçen birkaç on yılda, yanlış bir İslâm anlayışı yayan kuvvetlerin ortaya çıkmasına tanık olduk. Bu, şu an İslâmofobi dediğimiz şey. Bu görüş, her terör hareketini ve her şiddetli suçu İslâm’la özdeşleştiriyor ve şimdinin siyasi söylemlerinden bu konuyu ayrı düşünmek imkânsız. İslâm’ın bu şekilde anlaşılmasının Batı tarafından politik sebeplerden ötürü dikta edildiğine ve desteklendiğine inanıyorum.

Ayrıca hâli hazırdaki vahşetin yayılması ve her gün yeni radikal grupların ortaya çıkmasının sebebinin başlıca ABD olmak üzere Batı’nın bir çabası olduğuna inanıyorum. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) hayatını okuyoruz ve Müslüman halkı yönettiği 10 yılda hiç savaş başlatmadığını görüyoruz. Halkına vaaz verdiği savaş kuralları bile ahlâkî. Hz. Muhammed  (S.A.V.)savaş esnasında ağaçlara, bitkilere ve hayvanlara zarar verilmemesini ve yaşlıların, çocukların ve kadınların güvenliğinin sağlanması gerektiğini söyledi. Bunlar dünyanın her yerinde uygulanabilecek kurallar. Peygamberimiz sadece bir işgali püskürtmek için savaş açılmasına izin verdi. Bu durumda terör saldırılarını, intihar bombacılarını nasıl İslâm’la özdeşleştirebilirler? Gerçek terörizmin İslâm’la hiçbir alâkası yok. Bunlar hep radikal gruplardan kaynaklanıyor.

İntihar bombacıları demişken… her dinde geçmişte veya şu an aşırıcılık veya şiddete başvurulduğunu görüyoruz. Ama sizin de dediğiniz gibi intihar bombacıları genellikle İslâm’la özdeşleştiriliyor ve yine sizin söylediğiniz gibi Kur’an’da böyle bir şey yok. Bu nereden kaynaklanıyor? Neden İslâm’la bu kadar iç içe?

Kur’an’ın neresinde diğer insanları öldürebiliriz veya masum insanları ölümle tehdit edebiliriz yazıyor? Tüm Müslümanların gerçek ve kutsal kitabı Kur’an böyle hareketlere müsaade etmiyor. Bu tarz saldırganlıkların, ezilmiş ve İslâm’ı zalimlere karşı bir silâh olarak gören insanların arasında ortaya çıktığını düşünüyorum. Ben bir siyasetçi değilim. Ama dünyanın en büyük petrol rezervlerinin üzerine kurulmuş Arap ülkeleri olduğunu görüyoruz ve Batı bu kadar büyük zenginliğe yanaşmaktan kendini alıkoyamıyor. Batı, bu petrolleri ele geçirmek, İslâm’ın imajına zarar vermek ve dünyayı koruma hikayelerini empoze etmek amacıyla benim deyimimle “kültürel terörizmi” devreye sokuyor. Bazı bölgelerdeki çıkarlarını korumak için tek yolları bu. Sadece son yıllardaki Irak ve Afganistan’ın durumuna bakın. Amerika’nın o ülkelerdeki varlığı sizce bölgeye güvenlik veya istikrara benzer bir şey getirdi mi? Oralarda insanlar ölüyor. Evet. Saddam Hüseyin gibi bir diktatörü devirdiler. Ama diğer saldırılarda ölen insanlar ne olacak? Ben, bu yüzden bütün sorunun bölgede çıkar peşinde olan Batı olduğunu düşünüyorum.

Ne zaman Ortadoğu’da bir karışıklık olsa Müslüman arasında oluyor. Sonra Amerikalılar ve Batı’lılar işin içine karışıyor. Müslümanlarla ilgili durumlarda ve problemlerde sadece Müslümanların devreye girmesine ve başka insanların buna karışmaması gerektiğine mi katılıyorsunuz? Yoksa buna karşı mı çıkıyorsunuz?

Bugün insanlar her şeyin farkında ve hepsinin ABD’nin menfaatleriyle alâkalı olduğunu biliyorlar. Bunun hepsinin arkasında ABD vardı. Taliban’ı kimin ortaya çıkardığını düşünüyorsunuz? Kendinize bir sorun. Bu hareket tam olarak nerde ve ne zaman kuruldu veya nasıl gelişti? ABD, kasıtlı olarak belli yerlerde kaos çıkararak bu grupların doğmasına önce uygun ortam oluşturdu ve sonra da acilen fitilini yaktıkları kargaşayı “çözmek” bahanesiyle işgale başladılar. Bana göre Batı ve özellikle ABD, başka ülkelerin iç işlerine karışmayı keserse bütün sorunlar kolayca çözülecek. Herhangi bağımsız bir analiz uzmanı da buna katılacaktır.

 

Her türlü şiddete karşıyım

Ama Batı’da var olan İslâmofobi hakkında daha yerel, mesela Avrupa’yı ölçü alarak düşünürsek İslâmofobinin küçük radikal gruplardan kaynaklı tecrübelere dayandığını görüyoruz. Müslüman bir toprağı ziyaret eden yabancılardan beklendiği gibi gayrimüslim bir toplulukta yaşayan Müslümanların yerel göreneklere saygı duyması gerekmez mi?

Ben militanların hareketlerini haklı çıkarmaya çalışmıyorum. Her tür şiddete karşıyım. İslâm size zarar vermemenizi açıkça söylüyor; İslâm, beraberliğe imkân veriyor. Ama kabul etmeliyim ki başka kültürlerin etkisi altındayız. Ben kültürel bir figürüm. Ama bazen insanlar bana küçümsermişçesine baktığı zaman sinirlenip tepki veriyorum. Ama tekrar ediyorum, özümde şiddetin her türlüsüne karşıyım. Aşırıcı grupların içinde yer alanlar, Batı’daki baskıya tepki olarak o grupların içinde yer alıyor. İnsanlar birbirlerine eşit davrandıkları zaman problemler çözülecek. Öyle ki şiddetle tehdit edilen bu aşırıcılar, şiddete şiddetle karşılık veriyor. Ben buna karşıyım. Ama bir Müslüman olarak bu radikal hareketlerin ortaya çıkışının İslâm’la bir alâkasının olmadığını düşünüyorum.

Benim sorum biraz daha farklıydı. Eğer Batı bu kadar kötüyse neden Müslümanlar tarafından Batı’ya bu kadar yoğun göç var? Madem oraya gidiyorlar, neden topluma karışmayı reddediyorlar? Benim sorum buydu.

Memleketleri çok karışık dönemlerden geçiyorken insanların yurt dışına kaçmaları doğal bir durum. Afganistan, Irak, Suriye gibi ülkelere bakarsanız imkânı olan insanlar ülkelerinden kaçtı. Doğal olarak bu, memnuniyetsizliğe ve manevi karışıklığa yol açıyor. Bunu işlenen suçlara bir bahane olarak söylemiyorum. Batılı ülkeler bu insanlara kucak açmaya ve sıcak davranmaya başlarlarsa onlar da yeni toplumlarına kolayca uyum sağlarlar. Eğer reddedilirlerse, tüm sivil haklarından mahrum bırakılırlarsa olumsuz tavırlara bürünürler. Bu insanlarla ilgili bahane üretmek istemiyorum. Ama bir şekilde insanlar kendilerini yeni bir ortamda bulduğunda agresif davranışlar kaçınılmaz oluyor, bazı şeyleri garip veya alışılmadık bulabiliyorlar. Ama bütün bu problemler genel olarak sadece İslâm’a özgü sanılmamalı. Bir insan yerinden olmuşsa ve yaşamak için yeni bir yer arıyorsa umutsuzluğa düşebilir. Söyleşi için çok teşekkür ederim. Hz. Muhammed adlı yeni filminizi sabırsızlıkla bekliyoruz.

Ekler